BENİ KANTURA HADİSİ ŞERİFİ VE TÜRKLER

“İRANLILAR ve HELENLER gibi YAHUDİLER de bütün milletleri kendi neslinden türemiş gibi göstermek için, çeşitli urukların adlarını kendi anadillerince bilinen isimlerle birleştirmişlerdir.”

Aslında bunu BATILILAR da GREKLER ve LATİNLER’in ES-AS-US ekliyerek değiştirdikleri isimlere dayanarak yapıyorlar.

Sonra EDİP YAVUZ, ünlü tarihçi TABERî’de de bulunan şu YAHUDİ efsânesini nakleder:

İBRÂHim  peygamber; ZÂMİRÂN; YASUBAH ve SUKH adlı oğullarını ŞARK’a göndermek istemiş…Onlar, ‘Biz bu gurbet diyârında ve vahşet âleminde nasıl geçiniriz?’ demişler…”

-“İBRAHİM peygamber, ‘Ben size TANRI’nın isimlerinden birini öğretirim. Bunu kullanarak düşmanlarınıza galip gelir ve harpte sıkıntıya düştüğünüzde yağmur yağdırır, ve zaferi sağlarsınız,’ diyor… Onlar da bu ismi öğrendikten sonra ŞARK’a doğru yürüyüp HORASAN’a geliyorlar… Ve orada üreyip çoğalarak bütün komşu kavimler üzerinde hâkim oluyorlar.”

Görüldüğü gibi, bu efsâne YAHUDİLER’i değil; TÜRKLER’i anlatıyor!..
 
Seni BÜYÜK MİLLET edeceğim. Ve seni MUBAREK kılacağım. Seni mubarek kılanları, mubarek kılacağım. Ve sana lânet edene, lânet edeceğim!.. YERYÜZÜNÜN BÜTÜN KABİLELERİ, SENDE MUBAREK OLACAKTIR!.." Tekvin, 12. Bab

şeklinde hitabının sadece YAHUDİLER’i değil; HZ. İSMAİL soyundan gelenleri, dolayısiyle PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED’in soyunu kastettiğini, aynı zamanda HZ. İBRAHİM’in KANTURA adlı eşinden gelen TÜRK soyunu da kastettiğini biliyoruz.

Yalnız dikkat edilmesi gereken bir husus var. Bu soyların her ferdini değil; HZ. İBRAHİM’in TEK VE ORTAĞI OLMAYAN TANRI inancına uyan, onun yolundan gidenleri ALLAH mubarek kılacaktır. Azıp sapıtanları değil!.. Bunu KUR’AN şöyle açıklar:

- "...ALLAH (İbrahim'e), 'Ben seni bütün insanlara imam yapacağım,' demişti. İbrahim 'Zürriyetimden de..' diye niyaz edince, 'Zürriyetinden olan zalimlere benim ahdim erişmez,' buyurmuştu." (BAKARA/124)

İşte efsâneye göre HZ. İBRAHİM, veya başka bir peygamber oğullarına düşmanlarını yenecek bir İSİM öğretiyor... İSLAM’da, daha da açık olarak TASAVVUF’ta, bu İSM-İ ÂZAM diye geçer... Bu, ancak ALLAH’ın yakın kulları tarafından bilinen adıdır ki, kim onu bilir ve dile getirirse, her türlü kudrete sahip olur.

Oğulların adları ZÂMİRÂN; YASUBAH ve SUKH… nasıl İbrânice’ye çevrildi, bilemiyoruz ama, çoğul anlamı veren AN takısı atılırsa, geriye ZAMİR kalır ki, bunun SÂBİR diye bilinen TÜRK BOYU olduğu görülür. SABİRYA’ya (Sibirya) adını veren bu boydur. YASUBAH da, (eski TEVRAT metinlerinde SUBAK veya SU diye de okunur) SUBAR’dan bozmadır, o da bir TÜRK BOYU’dur ve SÂBİR’le aynıdır, aralarında zaman farkı vardır. SUBAR belki daha eskidir. SUKH ise SUKU, SAKA diye bilinen ve hâlâ SÂBİRYA’da SOHO olarak yaşıyan TÜRK BOYU’nun adıdır.

Bunlar abartma gelebilir ama, HORASAN’ın TÜRK diyarı olduğu düşünülürse, GUR TÜRKLERİ’nin orada yaşadığı, orada GURİSTAN diye bir ülke olduğu önünde tutulursa, ve YAHUDİLER’in hiç bir zaman HORASAN’da bulunmadığı, güçlenmediği, diğer halkları hâkimiyetlerine almadığı, YAHUDİ dini ile o bölgenin hiç bir ilgisi olmadığı hesaba katılırsa; kurduğumuz bağlantının doğruluğu ortaya çıkar.

Öte yandan düşmanlarını hep yenen, çoğalan ve yayılan TÜRKLER’dir. Yağmur yağdırma sırrını bilen TÜRK ŞAMANLAR’dır. Bunlar da YAHUDİLER’de görülmez.

Aslında bazı YAHUDİ yazarlar, bu gerçeği bilmekte, TÜRKLER’in her zaman, her yerde HÂKİM OLMA sırrını Hz. İBRAHİM’in bu tılsımlı sözünden aldığına, hatta BATI TÜRKİSTAN’da ve HAZAR bölgesinde yaşıyan dört TÜRK boyunun kutsal YEDA TAŞI’na sahip olduklarına, güçlerinin bundan geldiğine inanmaktadırlar.

İSLAM BİLGİNLERİNE GÖRE :

Aynı konu Müslüman Türk alim ve arifleri tarafından Resulullah(saw) in hadislerinde geçen ifadelere ve eski söylencelere dayanılarak şöyle anlatılmıştır:

İbrahim aleyhisselamın bilinen üç hanımı vardır. Sare, Hacer ve Kantura... Bunlardan Sare Hazreti İshak'ın, Hacer Hazreti İsmail'in, Kantura birkaç erkek evladın annesidir. Kanturanın özelliği Turani Türki soydan gelmesidir.(Hz İbrahimin soy olarak Turaniliği bir başka konudur)

Hazreti İbrahim'in Hacer'den doğan oğlu İsmail aleyhisselamdır. Allahü tealanın verdiği emir üzerine Hazreti İbrahim tarafından bugünkü Kabe'nin hemen yanıbaşına bırakılan İsmail aleyhisselam, yerli toplumlardan olan Cürhümilerden bir kızla evlenmiş ve bunun soyundan gelenler giderek büyük bir güç olmuşlardır ki, zamanla Nabtiler (MÖ IV-MS.II. yy), Palmirana/Tedmur (MÖ.3.000-MS.275) gibi dönemlerinin güçlü devletlerini kurmuşlardır.

Hazreti İbrahim'in ikinci oğlu İshak'tan olan torunu Hazreti Yakub'un 12 oğlunun soyundan gelenlere İsrailoğulları adı verilir. Yakub aleyhisselamın diğer ismi İsrail olduğu için bu isimle anılmışlardır. Bunlar Musa aleyhisselamın Mısır'dan çıkarmasından sonra Filistin'de İsrail ve Yahuda devletini kurmuşlar, Hazreti Süleyman döneminde de Yemen'deki Sebe devletini yeniden organize etmişlerdir. (M.Ö. 900 senesi) Bundan sonra bir daha toparlanamamışlardır.

Hazreti İbrahim'in Kantura isimli üçüncü hanımından da birkaç erkek evladı olmuştur. Bunları Vahdaniyeti tebliğ etmek için Horasan'a göndermek istediğinde çocukları ağlaşırlar ve "Kardeşimiz İshak'ı kendi yanında bırakıyorsun, İsmail'i de kutlu bölge / Mekke'de bıraktın. Bizi neden çok uzaklara gönderiyorsun?" derler. Hazreti İbrahim de onlara gitmeleri gerektiğini izah ederek; "Kuraklığı çok olan bir beldeye gideceksiniz. Size öğreteceğim şu duayı sıkışınca okursanız inşallah yağmur yağacaktır" diyerek bir dua öğretir. Çocuklar Horasan'a yerleştikten uzun bir süre sonra büyük bir kuraklık yaşanır. Çaresiz kalan halk, bunlara başvurunca öğrendikleri dua sebebiyle yağmurun yağmasına sebep olurlar. Bunun üzerine insanlar, bu iş ancak hanların işidir diyerek bu çocukların ve soyundan gelenleri han kabul ederler. Öyle ki, kanlarının yere düşmesini bile bir felaket olarak gördüklerinden hiç ilişmezler. Bu adet daha sonra han sülalesinden idam edilmesi gerekenlerin kılıçla değil yay kirişi ile boğmak usülünün doğmasına neden olur. (Bu adet Selçuklu ve Osmanlıda da aynen devam etmiştir.) Kaynaklarda buna benzer bir başka olaya rastlıyoruz. Eski Türklerin elinde Yada Taşı denilen bir taş vardır. Bunun aracılığı ile yağmurun yağdırıldığından bahsedilir. Yerli yabancı gezginler, bunu bizzat gördüklerini naklederler. Bu taş yüzünden sık sık boylar arasında çatışmalar çıkmıştır.

Hazreti İbrahim'in bu çocukları Horasan'a göndermesinin sebebini annelerinin Orta Asya kökenli olmasında aramak lazımdır. Hazreti İbrahim'in ve Sevgili Peygamberimizin hayatları incelendiğinde, birisini bir bölge veya topluluğa gönderdiklerinde o kişinin o bölgeden veya topluluktan olmasını dikkate alırlardı. Zira gidilen yerde hazır bir ortam bulunmuş olacaklardır.Türkistana yollanan çocukların da peygamber olma ihtimalleri vardır çünkü Kuran da sadece 28 Peygamberin adı geçmiştir.

Müslümanları ve yahudilerin aynı konu üstünde birleşmelerini sağlayan sebep Hz İbrahimin 3.eşi Kanturanın isminin geçtiği hadisi şerif rivayetleridir:

“Ümmetimin mal ve mülkünü alacak ilk kavim Beni Kantura’dır.(Kantura Oğulları)

Abdullah İbn Mesud’dan rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur; “Türkler size dokunmadıkça sakın siz de Türklere dokunmayınız. Çünkü, Allah’ın ümmetime vermiş olduğu bu mülk ve saltanat nimetini ilk defa bu Kantura oğulları onların elinden çekip alacaklardır”(Et-Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebir, X. s.181. Es-Suyûti, Hasâisu’l Kubrâ, II. S.434.)

“Yakın gelecekte Kantura Oğulları Irak ahalisini Iraktan çıkaracaklardır. Sanki ben bunu gözlerimle görür gibiyim. Onlar kısık gözlü, yassı burunlu, değirmi yüzlü insanlardır”(Asım, A.Ebu’l-Kemal, Kamus Okyanusya tercümesi, İstanbul, 1305, II.s.646)

Dikkat edildiği üzere hadislerde gelecek kantura oğullarının fizyolojik özellikleri bile tarif edilmiştir.Aynı anlamları içeren ve çoğunluğu hasen olarak kabul edilen bir dizi daha hadis rivayeti bulunmaktadır.Arapların çoğu bu hadisi Abbasi devletine Türk asker ve aristokların hükmetmesi sonrasında abbasiye bağlı ilk Türk islam devletlerinin kurulması ,en sonunda da Moğolların müslüman araplarla yaptığı savaşlar sonunda heryeri yıkmasına bağlıyarak bu beni Kantura oğullarının Arapların saadetini ellerinden aldığına yorarlar. 
Hadiste geçen "ümmetim" tabiriyle, Aleyhissalâtu vesselâm'ın ümmet-i nesebi kasdettiği, "ümmet-i davet"i kasdetmediğini belirten İbnu Hacer Türkler hakkında geniş bir tanımlama yapıp Türklerin soylarına dair arap alemindeki rivayetleri aktarır.Burada da Arapların Moğollar,Eftalitler  diğer Türki kavimleri birbirinden ayırmayı hepsine birden Türk dediklerini görüyoruz.

Dikkate haiz olan konu hadislerde ve hadisleri yorumlayan sahabilerdeki Türk tanımlamasıdır.Sahabeyi kiram Türklerle Moğolları ayırmıyorlar, hatta Ebu Talib in bir şiirinde Eftalit,Uygur gibi değişik Türk devletlerinin hepsinin adı zikredilip hepsine birden Türkistan denmekde.

Hadislerdeki insan fizyolojisi tipinin tarifi birebir Moğollara uymaktadır, Müslümanların mallarını ellerinden alacaklar denilmekle de karşı tarafın kesinlikle müslüman olmadığı vurgulanmıştır.Burdan kasdedilen Türklerler ,asr-ı saadetten itibaren islama geçmeye başlayan çoğunluğu Tek tanrıya inanan Türkler değillerdir.Bunu Türklerin İslam dünyasındaki üstünlüğü ele geçirmesinden hayıflanan İbn-u Hacer gibi tarihçiler bile altını çizerek ifade etmişlerdir.

Bazı arapların bu hadisi Türkler aleyhinde göstermelerine rağmen aslında bu hadis ve bu Ben-i kantura tabiri Hz Resulullah(saw) in Kanturaya vurgu yaparak bir kavmi çağırması ve Hz İbrahim ve Kantura 'nın oğullarının çok geniş kitleleri olan büyük bir Milleti temsil edecek şekilde hadisde sunulması Türk olmayan müslümanlar açısından düşünme vesilesi olmalıdır.

Bir başka konuda hz İbrahimin OğuzHan'ın ve Alp Er Tunga 'nın hangi tarihlerde yaşadıklarının kesinleştirlmesidir.Maalesef yazının başında değindiğimiz İsrailiyat yarı doğru yarı gerçek hikayeler tüm milletlerin literatürüne girmiş hatta resmi tarih kayıtlarına bile etki etmiştir.İslam alimleri bu etkiye İsrailiyat demişlerdir.Türk ve İslam dünyasında da tarih ilminin temel noktalarına eyilme hassasiyeti oluşamamıştır.Tarihçilerimiz bir an önce Hz İbrahimin hangi yıllarda yaşadığını kesinleştirmeli,Oguz Han ve Alper Tunga gibi gerçekte yaşadığını bildiğimiz fakat tarihini belirleyemediğimiz kişiliklerin tarihlerini bulmaya yönelmelidirler.

Yeri gelmişken tüm antik çağ Türki Halkların tek Tanrı inancına sahip olduğu gibi müslüman Türklerin ürettiği duygusal söylemler ve de eski çağ Türk dinini Şamanizm olarak tanıtanlar çok büyük yanılgılara düşmektedirler.Türkerlin geneli için onların Antik çağdaki dini şudur demek çok zordur.Antik Çağ Türkleri aşağı yukarı yeryüzünde bulunan tüm dinlere inanan gruplar barındırmışlar buna putperestlik de dahil.Fakat günümüze gelen destanlardan ve az sayıda yazıt ve dikilitaşdan anladığımız kadarıyla şamanizm ve benzeri inanışlarla Vahdaniyete dayalı Tek Tanrı inanışları en başda gelen inanışlardı.Antik çağın en yakın devrinden kalan Orhun yazıtlarında zerre kadar şamanizm görülmemekde ,hep Tek Tanrıdan bahsedilmekte.Fakat ortasyada antik çağdan kalma bir çok türk destanında çok tanrılılı şamanizme yakın inanışlar görünmekde.Bu da bize gösteriyor ki bazen boy boy bazen de bireysel olarak o zamanın türkleri değişik inanışlara sahiptiler ,bunu genellemek imkansız.Dikkat edilirse şamanistlik esinti Sibirya bölgesinde yoğundur, batı Türkistan ve İç Türkistanda şamanizm kalıcı olmayan ya da az rastlanan inanış şekli olarak karşımıza çıkıyor.
 

"Dünya yüzünde Türkten daha büyük Ondan daha eski Ondan daha temiz bir Millet yoktur ve bütün İnsanlık tarihinde görülmemistir."

M. Kemal ATATÜRK
 
Bu çağda 16746 ziyaretçi (23150 klik) Türk buradaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol